SGK Açığının Gerçek Sebebi Sadece İşçi ve İşveren mi
SGK Açığının Gerçek Sebebi Sadece İşçi–İşveren mi? Yoksa Mevzuatın ve Kurumsal Yaklaşımın da Payı Var mı?
Türkiye’nin nüfusu bugün 87 milyona ulaşmış durumda ve bu nüfusun yaklaşık 66 milyonu çalışma çağında bulunuyor. Buna rağmen istihdam edilen kişi sayısı 33 milyon civarında seyrediyor. Yani çalışma çağındaki her iki kişiden yalnızca biri fiilen iş gücüne katılabiliyor. Üstelik mevcut istatistiklerde ciddi tutarsızlıklar göze çarpıyor. Örneğin stajyer ve çıraklar fiilen çalıştıkları halde sosyal güvenlik hakları olmadığı için SGK tarafından “öğrenci”, TÜİK tarafından ise “istihdamda” kabul ediliyor. Dahası, istihdamda görünenlerin yaklaşık 9 milyonu sosyal güvenlik sisteminin dışında, yani sigortasız çalışıyor. Tüm bu göstergeler, Türkiye’nin hem iş gücü piyasasında hem de sosyal güvenlik yapısında çok katmanlı ve kronikleşmiş bir sorunla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor.
Öyle bir sosyal güvenlik sistemi ki; aylık bağlama oranlarının düşüklüğü sebebiyle sistemde uzun yıllar kalan çalışanı, ileride bağlanacak emekli maaşını düşürerek adeta “ödüllendiriyor”!
Öyle bir sosyal güvenlik sistemi ki; emekli olup çalışmaya devam eden kişiden destek primi alıyor ancak bu prim, söz konusu emekliye hiçbir biçimde geri dönmediği için emekliyi kayıt dışına itiyor.
Öyle bir sosyal güvenlik sistemi ki; fiilen çalışan, iş akdi olan ve geleceği temsil eden gençlerimizin özlük haklarını vermiyor; buna karşın yurtdışındaki gençler aynı haklara sahip olabiliyor. Bir anlamda dışarıdaki evlat “öz”, içeride çalışan evlat “üvey” muamelesi görüyor.
Dünyadaki tüm örneklerde sosyal güvenlik sistemi, içerisinde kalan bireyi teşvik eder ve ödüllendirirken; Türkiye’de sistemde kalanın cezalandırılması neredeyse rutin bir pratiğe dönüşmüş durumda.
Türkiye’de kayıt dışılığın kökeni yalnızca ekonomik şartlara dayanmıyor. Sosyal güvenlik mevzuatının karmaşıklığı, denetim mekanizmalarının yetersizliği, vergi ve prim yüklerinin yüksekliği ile kurumsal yapının yarattığı sorunlar bu durumu derinleştiriyor. TÜİK verilerine göre 33 milyon istihdamın 9 milyona yakını kayıt dışı. Erkeklerde kayıt dışılık oranı yüzde 23,9 iken kadınlarda bu oran yüzde 33,1’e kadar yükseliyor. Kayıt dışı çalışanların 4,1 milyonu tarımda, 4,7 milyonu ise tarım dışı sektörlerde yer alıyor. Özellikle tarım sektöründeki yüzde 83,3’lük kayıt dışılık oranı olağanüstü bir yapısal çarpıklığa işaret ediyor.
Kayıt dışı çalışanların statülerine bakıldığında tablo daha da belirginleşiyor: 3,2 milyon ücretli–yevmiyeli, 3,1 milyon kendi hesabına çalışan, 2,37 milyon ücretsiz aile işçisi ve yaklaşık 241 bin işveren kayıt dışı durumda. Ücretsiz aile işçilerinde kayıt dışılık oranı yüzde 88,1 ile neredeyse tüm grubu kapsıyor. Tarımdaki ücretsiz aile işçilerinde bu oran yüzde 92,9 seviyesine ulaşıyor. Tarım dışı ücretsiz aile işçilerinde bile kayıt dışılık yüzde 72 düzeyinde.
Bir asgari ücretli çalışanın SGK’ya maliyeti, brüt 26.005,50 TL üzerinden hesaplanan işçi ve işveren primleriyle birlikte aylık 8.516,81 TL’ye—yıllık yaklaşık 102.201,70 TL’ye—çıkıyor. Bu prim yükü, özellikle küçük ve orta ölçekli işletmelerin kayıt dışı istihdama yönelmesinde belirleyici bir faktör olarak öne çıkıyor.
SGK’nın 2025 yılı için öngördüğü 3,75 trilyon TL’lik prim gelirinin dörtte biri, kayıt dışı çalışanların yalnızca asgari ücret üzerinden dahi sisteme dahil edilmesiyle karşılanabilir durumda. 8,9 milyon sigortasız çalışanın sigortalı hâle gelmesi, SGK’ya yıllık yaklaşık 910,6 milyar TL ek gelir sağlayacaktır. Bu tutar, kurumun aktüeryal açığını önemli ölçüde azaltacak; uzun vadede emekli maaşlarının sürdürülebilirliğine güçlü bir katkı sağlayacaktır.
Ancak asıl problem yalnızca kayıt dışılıkla mücadelede yetersizlik değildir. SGK’nın kendi iç yapısında yer alan sorunlar da tabloyu ağırlaştırmaktadır. Mevzuatın fazlasıyla karmaşık olması, prim yüklerinin yüksekliği, işçi-işveren maliyet dengesinin bozulmuş olması, stajyer ve çıraklık statülerindeki yapısal hataların yıllardır çözülememesi, tarıma uygun olmayan sigorta modelleri ve yetersiz denetim kapasitesi Türkiye’de kayıt dışılığı kronik bir problem hâline getirmiştir.
Sonuç olarak, Türkiye’de kayıt dışılık yalnızca bireysel veya işveren kaynaklı bir tercih değildir; ekonomik baskılar, mevzuatın itici niteliği, SGK’nın aktüeryal sorunları, dijital denetim eksiklikleri ve sosyal güvenlik politikalarının güncel ihtiyaçlara cevap verememesi bu sorunu beslemektedir. Kayıt dışılığı azaltmak; işverenleri cezalandırarak değil, sistemin yapısını güçlendirerek, mevzuatı sadeleştirerek, prim yüklerini makul hâle getirerek, tarıma özel sigorta modelleri geliştirerek, staj ve çıraklık statülerini hak kaybı oluşturmadan yeniden düzenleyerek ve SGK’yı çağın gereklerine uygun bir yapıya kavuşturarak mümkün olabilir.
Aksi takdirde, büyük ve güçlü bir sosyal güvenlik sistemine sahip olduğu varsayılan Türkiye’de milyonlarca çalışanın emeklilik umudu zayıflamaya devam edecek; SGK’nın aktüeryal dengesi bozulacak ve kayıt dışı istihdam kronikleşmiş bir yapısal risk olarak varlığını sürdürecektir.
Velhasıl bir an önce şu aktüeryayı düzeltmek istiyorsak yapılacak çok iş var, yok diyorsak aman kalsın o zaman böyle devam...